İnsanlar aynı kitabı, filmi, müziği veya tabloyu incelese de aynı şeyleri düşünmeyebilir. Çünkü her insanın dünyayı algılama şekli farklıdır. Kişi algı yeteneğine göre okuduğundan veya izlediğinden farklı şeyler düşünebilir. Dolayısıyla kişinin konu İslamiyet ve Kur’an olunca elbette burada da okuduğundan farklı şeyler algılaması mümkündür. Nitekim mezhep, “bir dinin çeşitli görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarına verilen isim” şeklinde tanımlanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, bir kişinin mezhebi olsa da, o kişinin mezhepçi olamayacağıdır. Yani bir kişi okuduğundan farklı bir şey algılayabilir ama okuduğunu başkasına diretemez, benim anladığım en doğrusudur diyemez ya da daha ileriye gidip Allah adına hüküm veremez.

İslamiyet dininin kaynağı “rey”, “kıyas”, “içtihad”, “fetva” ve “hadisler” değil yalnızca Kur’an’dır. Kur’an’da tüm Müslümanların birleşeceği tek yol, tek tarif ve tek akıl mevcut olup din adına sorulan soruların da tüm cevapları açıklanmıştır. Ancak Kur’an dışı kaynak arayanlar İslamiyet dinini onlarca mezhebe bölmüştür. Her mezhep kendi seçtiği hadislerle hüküm vermeye çalışmış ve sonuç olarak birbiriyle tamamen çelişen, ötekileştiren ve adete yeni bir din olma noktasına gelen onlarca mezhep ve ihtilaf ortaya çıkmıştır.

Bir mezhebe göre sakal kesmek haramken diğerine göre ise mekruh sayılmış; bir mezhebe göre namaz kılmamanın cezası ölümken diğerine göre ise kişinin namaz kılana kadar dövülmesi şart koşulmuş. Ancak hiç kimsede çıkıp, “Kur’an mezhepçiliği yasaklamıştır” dememiştir. Bunun doğal sonucu olarak da Müslümanların hakim olduğu coğrafyalarda egemen olmak isteyen veya buradaki kaynakları sömürmek isteyen tevhid postunda gözüken kişiler “mezhepçilik” adı altında maalesef ki Müslümanları birbirine kırdırmıştır. Kur’an’daki İslamiyet dini ile bağdaşmayan ve birbiriyle çelişen hadislerin kaynak oluşturduğu onlarca farklı mezhep İslam dünyasında ayrılıklara ve taassuplara sebep olmuştur.

İslamiyet 7.yüzyılda gelmiştir. Muhammed peygamber Müslüman olduğunda herhangi bir mezhebe mensup değildi; çünkü zaten mezhep diye bir kavram yoktu. Muhammed peygamberin vefatından sonrada ki iki yüzyıl boyuncada mezhep kavramı İslamiyet’te hiç olmadı.

Mezhepler tarihine baktığımızda; Muhammed peygamberin ve sahabelerin herhangi bir mezhebinin olmadığını görüyoruz. Mezhepler, Muhammed peygamberin ölümünden sonraki dört halifeden üçünün öldürüldüğü, Emeviler ve Abbasiler dönemindeki siyasi savaşlar neticesinde çok sonra ortaya çıkmıştır. Kur’an merkezli İslamiyet anlayışının hakim olduğu coğrafyada istediklerini yapamayanlar Müslümanların arasını açmak için 9-10.yüzyıllarda, önce Muhammed peygamber adına hadisler (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) uydurdu; sonrasında ise bu çelişkili hadisler yüzünden din adına hüküm verebilecek mezhepler; diğer bir ifadeyle yapay dinler kurarak Kur’an’ı ikinci plana atılmış kaynak haline getirdiler. Bunun neticesinde hem siyasette hemde toplumda istediklerini yapabilecek güce eriştiler. O güç, günümüze o kadar büyüyerek geldi ki artık mezhep savaşları neticesinde İslamiyet tanınamaz hale geldi. Ancak Kur’an’a göre İslamiyet’te mezhep diye bir şey yoktur, hatta yasaklanmıştır. Bakınız:

3-Ali İmran-103: Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın, fıkralara ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın! Hani sizler birbirinize düşmandınız da O, kalplerinizi birleştirmişti. Böylece, O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Sanki ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan kurtarmıştı. İşte, Allah ayetlerini size böyle açıklar ki belki hidayete erersiniz.

3-Ali İmran-105: Kendilerine açıklama geldikten sonra, ihtilafa düşerek fıkralara bölünenler gibi olmayın! İşte onlar için büyük bir azap vardır.

6-En’am-159: Şüphesiz, dinlerini parça parça edip, taraftar edinenlerle senin hiçbir ilgin yoktur! Onların işi yalnız Allah’a kalmıştır. Sonra, O, yapmış olduklarını kendilerine haber verecektir.

30-Rum-31: O’na karşı gelmekte sakının, dini yasaları, O’na yönelmiş kimseler olarak gözetin ve müşriklerden olmayın.

30-Rum-32: Onlar ki dinlerini parça parça ettiler de her grup elindekiyle sevinip durdu.

Yukarıdaki ayetlerde de gördüğünüz üzere, Kur’an’a göre, fıkralara ayrılarak dinimizi parçalamak açık ve net bir şekilde yasaklanmıştır. Hatta fıkralara ayrılarak dinimizi parçalayanların büyük bir azapla cezalandırılacağı vurgulanmıştır.

Allah Kur’an’ı inanlara göndermeden önce onların birbirine düşman oldukları bir ateş çukurunun etrafında olduğunu; ancak Kur’an’ın kendilerine ulaşmasıyla birlikte aralarındaki ihtilafın ve düşmanlığın sona erdiğini, kardeşliğin başladığını ve bu kardeşliğin devam edebilmesi için de Allah’ın ipi olan Kur’an’a sımsıkı sarılmamız gerektiğini vurgulamıştır. Ancak bugün tam da ayette yazıldığı üzere müminler Allah’ın ipinden uzaklaştığı için yine birbirine düşman oldukları bir ateş çukurunun etrafına gelmiş bulunmaktadırlar. Öyle bir fıkralaşmışız ki, aynı düşüncede (mezhepte) olmayan her dini, siyasi ve insanı düşünceyi zarar verecek kadar ötekileştiriyoruz.

Ateş çukurunun en önemli örneklerinden biri de IŞİD’tir. Bugün IŞİD ve benzeri oluşumlara kızanlar boşuna kızmaktadır. Çünkü IŞİD tamamen mezhep öğretileri, hadisler, fıkıh, kelam ve ilmihal ile diğer bir ifadeyle İslamiyet adına uydurulmuş ama geleneksel İslamiyet tarafından bir türlü reddedilmemiş bilgilerle hareket etmektedir. Bugün IŞİD’ın yaptığı her şey maalesef ki bu kaynaklarda yazılıdır. Kur’an’a göre; dinde zorlama yoktur, namaz kılmamanın ya da oruç tutmamanın dünyevi bir cezası yoktur, mürtedin öldürülmesi yoktur, zina edenin cezası vardır ancak recm cezası yoktur, kadının veya erkeğin sünnet ettirilmesi yoktur, eş cinsellerin öldürülmesi diye bir şeyde yoktur. Bunların hepsi Kur’an’a aykırıdır ama mezheplere aykırı değildir; çünkü tüm mezhep kaynaklarında maalesef ki bunlar vardır ve IŞİD’te tam olarak bunları uygulamaktadır.

Abdülaziz Bayındır: “IŞİD bütün gücünü mezhep kitaplarından, Şii ve Sunni kaynaklardan almaktadır. Kuransız din anlayışı başka IŞİD’ler üretecektir.”

Allah, yukarıda vermiş olduğum Rum suresinde, sakın müşriklerden yani Allah’a şirk koşanlardan olmayın deyip; bir sonraki ayetinde de müşriklerin Allah’ın dinini parça parça edenlerden olduğunu açıklamaktadır. Buradan şunu açık ve net bir şekilde anlıyoruz ki, Allah’a ortak koşmanın yollarından biri de onun dinini parça parça etmek ya da onun dinini parça parça edip fıkralara bölünenlerden birine mensup olmakmış.

Peki Allah neden müşriklerden olmamamız gerektiğinin uyarısını yapıyor? Çünkü Kur’an’a göre Allah’ın affetmeyeceği tek bir günah vardır o da şirktir. Şirk ise ortak koşmaktır ve Kur’an’a göre bu iki şekilde olmaktadır. Birincisi, Allah ile kul arasında canlı veya cansız başka aracılar edinerek; ikincisi ise, Allah’ın demediği bir şeyi sanki Allah demiş gibi İslamiyet adına uydurmak ya da uydurulmuş olan bilgi ile hüküm vermek olduğunu görüyoruz. Nitekim mezheplere de baktığımızda Allah ve Muhammed peygamber adına uydurulmuş binlerce hüküm olduğunu görüyoruz. İşte bu hükümleri uyduranlar ve bu uydurumayı kabul edip yayanlar İslam dünyasını şirklerden tanınamaz hale getirdikleri için asla affedilmeyeceklerdir.

 

4-Nisa-48: Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, onun dışında kalanı dilediği kişi için affeder. Allah’a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

İslamiyetin kuralları mezhepten mezhebe değişmez. Allah Kur’an’da bize mezhebimiz ile hitap etmez, Müslüman (Allah’ın emirlerine teslim olmuş kişi) diye hitap eder. Allah, sen neden bu cemaate ya da mezhebe girmedin neden bu kitapları okumadın demez. Çünkü Allah yalnızca kendi kitabından sorar! Bakınız:

43-Zuhruf-44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ.

Mezhepler din anlayışındaki farklılıkların kurumsallaşması neticesinde çıkan beşeri bir oluşumdur. Sadece mezhepler değil; cemaat ve tarikatlarda beşeri bir oluşumdur. Beşeri her oluşum doğduğu gibi kalmaz; değişerek ve dönüşerek bugünlere gelir. Dolayısıyla bugün gördüğümüz bir mezhep öğretisi bundan 70 sene önceki ile aynı değildir, güvenilemez.

Mezhep imamlarının görüşleri maalesef ki günümüzde coğrafi olarak akım haline gelmiş ve adeta İslamiyetin kaynağı olarak görülmektedir. Ancak hiçbir mezhep imamı kendi görüşüne benimki doğrudur dememiştir. İmam Şafi Bağdat’ta yaşıyorken bir süreliğine Mısır’a gidip geldikten sonra “daha önce vermiş olduğum fetvalara uymayın, şimdi vereceğim fetvalara uyun” diyerek düşüncelerini değiştirmiştir. Ayrıca mezhep imamları kendi düşüncelerine doğru demedikleri gibi diğer mezhep imamlarını da yeri geldiğinde yerden yere vurmuştur. Örneğin, İmam Şafii’ye göre Ebu Hanife Allah gibi hüküm vermekteymiş, İmam Malik’e göre şeytanmış, Hanbel’e göre hiçbir sözüne itibar edilmemeliymiş, Buhariye göre İslamiyetin şerriymiş. Mezhep imamları kendi görüşlerini dinselleştirmiyorken ve birbirlerini yerden yere vuruyorken, bugün müridlerinin onların görüşleri uğruna savaşıyor olması cahilliğin ve Allah’ın ipinden uzaklaşmış olmanın yegane sonucudur.

Bugün insanların anlattığı din maalesef ki Allah’ın dininin önüne geçmiş durumdadır. Hatta öyle ki, “şeyhi olmayanın mezhebi şeytandır” diye hadis bile uydurulmuştur! Mezhebini dinselleştirenler başkalarını ötekileştirirken; İslam dünyasını da tanınmaz hale getirmektedir. Ancak Allah mezhepçiliği Kur’an’da yasaklamıştır, bunları yapanların cezasının cehennem olacağını ve Allah adına şirkler uydurdukları ya da yayılmalarına yardımcı oldukları için de asla affedilmeyeceklerini söylemiştir.

Düşünmemekten daha kötüsü varsa buda bunu meşrulaştırmaktır ki İslam âleminin en büyük sorunu da budur! Mezheplerin savunduğu “kör teslimiyeti” İslam zannediyoruz. Hâlbuki Allah akletmemizi emrediyor! (10/100, 8/21-22) Kadercilik deyip mücadele etmiyor, dinimizi susma aracı olarak kullanıyoruz hâlbuki her insan kendi kaderini kendi belirler. (17/13, 53/39) Müslümanın bilincin zirvesinde Allah’a teslim olması gerekirken ve öğütlenirken biz bilinçsizliğin zirvesinde Allah dışında her şeye teslim oluyoruz! (29/38)

Bu cehaleti yenmenin yolu ise İslamiyet’in tek kaynağı olan Kur’an’ı anadilde okumaktan geçiyor. Çünkü biz yalnızca bu kitaptan hesaba çekileceğiz (43/44), Allah’tan ve onun kitabından başka dostumuz da yolumuzda yok. (42/31) O halde Kur’an’ı anadilde okuyup öğüt alalım (54/17-22), Muhammed peygamber gibi yalnızca vahyolunana tabi olalalım (10/15), Çoğunluğu doğrunun ölçütü olarak kabul etmeyelim (6/116) ve mezhepçilik kavgalarına son vermek için Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım. (3/103) Hoşça kalın.